Aşk...
Uğruna milyonlarca şarkı, yüzbinlerce film yapılmış olan ama halen kimselerin
açıklayamadığı, bazen anlam veremediği, çokça da engel olamadığı o duygu...
Günümüzde bilimsel olarak bir çok açıklama yapılsa da bana göre aşk herkesin
kendi tecrübelerine göre tanımlanan bir şey. Kesin olarak aşk şudur ya da aşık
olunca böyle olur demenin imkanı yok ki!
Kimileri
tam bir aptal aşıktır. Midesinde kelebekler uçar, heyecandan konuşamaz, kalbi
çok hızlı çarpar... Tüm dünyası “o” olmuştur. Onun her dediği kanun, her
yaptığı mükemmeldir. Sorun çıkmasın diye her şeye tamam der, kavga etmekten
kaçınır. Ama bu gelişin gidişi çok acılı olur. Kelebekler uçmayı bırakıp, kalp
de durma noktasına gelince anlar hatasını. Yine de akıllanmaz. O kalbi bir
başkası tekrar canlandırdığında yine aynı hataları yapar. Karşısındaki
kaybetmemek için bunları yaptığını söyler ama sonuç hiç bir zaman
değişmeyecektir. Onlar için aşk bile bile acı çekmektir, kendinden ödün
vermektir.
Kimileri
ise aşka inanmaz. Mutlu bir birlikteliğin olma ihtimali onlara göre çok
düşüktür. Yapılan araştırmalara göre bu yapıdaki insanların büyük bir çoğunluğu
ya kendilerinde, ya ailelerinde ya da sosyal çevrelerinde tanık olduğu olumsuz
örneklerden dolayı bu kanıya varmaktadırlar. En yakınlarının aldatıldığına
şahit olup aşka olan inançlarını kaybetmişlerdir. Bu yüzden, nerede akşam orada
sabah, oradan oraya savrulurlar. Yanlış olduğunu bile bile “günü kurtarmak
için” 24 saatlik ilişkiler kurarlar. Bu günübirlik ilişkilerden dolayı aşkım
kelimesi bile anlamını yitirir. Çünkü şöyle bir baktığınızda herkes herkesin
aşkıdır. Ertesi hafta başkasının ve ertesi hafta başkasının... Bağlanma
sorunları vardır. Birine bağlandıkları takdirde, tanık oldukları olaylardaki
gibi bir sonun kendilerini beklediğine o kadar inanmışlardır ki denemekten bile
çekinirler. Onlar için aşk diye bir şey yoktur.
Kimileri
ise hem aşkı hem de kavgayı bir arada aynı şiddette yaşarlar. Sevgileri çok
kuvvetlidir. Bir araya gelip elele verdiklerinde yapamayacakları şey hemen
hemen yok gibidir. Ama bazen öyle bir tartışırlar ki yer yerinden oynar.
Tartışmaktan kastettiğim şey fiziksel şiddet ya da seviyesiz diyaloglar değil
elbette. Çok sevdikleri için, çok kırılırlar. Kendilerine yediremezler. Ben bu
davranışı haketmedim diye düşünürler ama en fazla 1 saat içinde fırtına diner.
Ortam hemen günlük güneşlik olmasa da bulutlar dağılmaya başlar. Böyle çiftler
küs kalamaz, küs uyuyamazlar. Araları bozuk olduğunda içten içe bir şey sürekli
rahatsız eder onları. Birbirleri olmadan yaşayamazlar. Kavga etmeleri onların
birbirlerini sevmediği anlamına gelmez. Çünkü onlar gerçektir. Gerçek insanlar
kavga da eder, ağlar da, bağırır da. Onları diğer kavgacılardan ayıran tek şey
ise özür dilemeyi, sarılmayı, aşk denen şeyde gururun işinin olmadığını bilmeleridir.
Onlar için aşk, birbirleridir.
Her ne
olursa olsun sevgi dolu olmak utanılacak bir şey değil. İkili ilişkilerde
başarısız olsanız bile denemekten vazgeçmeyin. Dünyanın en güzel şeyi iki ayrı
insanın bir olması, tek bir kalpte durması. Eğer sevgiliniz, nişanlınız ya da
eşiniz aynı zamanda en yakın arkadaşınızsa siz de benim gibi şanslı
azınlıktansınız demektir. Ama diğerleri için de hiç bir zaman geç değil. Çünkü
sevginin yaşı olmaz.
Ve
son olarak benim en değerlim; bu birlikte geçireceğimiz 10. Sevgililer Günü.
Bana inandığın ve sana inandığım için çok mutluyum. İyi ki varsın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder