26 Şubat 2013 Salı

Aşk...


Aşk... Uğruna milyonlarca şarkı, yüzbinlerce film yapılmış olan ama halen kimselerin açıklayamadığı, bazen anlam veremediği, çokça da engel olamadığı o duygu... Günümüzde bilimsel olarak bir çok açıklama yapılsa da bana göre aşk herkesin kendi tecrübelerine göre tanımlanan bir şey. Kesin olarak aşk şudur ya da aşık olunca böyle olur demenin imkanı yok ki!

Kimileri tam bir aptal aşıktır. Midesinde kelebekler uçar, heyecandan konuşamaz, kalbi çok hızlı çarpar... Tüm dünyası “o” olmuştur. Onun her dediği kanun, her yaptığı mükemmeldir. Sorun çıkmasın diye her şeye tamam der, kavga etmekten kaçınır. Ama bu gelişin gidişi çok acılı olur. Kelebekler uçmayı bırakıp, kalp de durma noktasına gelince anlar hatasını. Yine de akıllanmaz. O kalbi bir başkası tekrar canlandırdığında yine aynı hataları yapar. Karşısındaki kaybetmemek için bunları yaptığını söyler ama sonuç hiç bir zaman değişmeyecektir. Onlar için aşk bile bile acı çekmektir, kendinden ödün vermektir.

Kimileri ise aşka inanmaz. Mutlu bir birlikteliğin olma ihtimali onlara göre çok düşüktür. Yapılan araştırmalara göre bu yapıdaki insanların büyük bir çoğunluğu ya kendilerinde, ya ailelerinde ya da sosyal çevrelerinde tanık olduğu olumsuz örneklerden dolayı bu kanıya varmaktadırlar. En yakınlarının aldatıldığına şahit olup aşka olan inançlarını kaybetmişlerdir. Bu yüzden, nerede akşam orada sabah, oradan oraya savrulurlar. Yanlış olduğunu bile bile “günü kurtarmak için” 24 saatlik ilişkiler kurarlar. Bu günübirlik ilişkilerden dolayı aşkım kelimesi bile anlamını yitirir. Çünkü şöyle bir baktığınızda herkes herkesin aşkıdır. Ertesi hafta başkasının ve ertesi hafta başkasının... Bağlanma sorunları vardır. Birine bağlandıkları takdirde, tanık oldukları olaylardaki gibi bir sonun kendilerini beklediğine o kadar inanmışlardır ki denemekten bile çekinirler. Onlar için aşk diye bir şey yoktur.

Kimileri ise hem aşkı hem de kavgayı bir arada aynı şiddette yaşarlar. Sevgileri çok kuvvetlidir. Bir araya gelip elele verdiklerinde yapamayacakları şey hemen hemen yok gibidir. Ama bazen öyle bir tartışırlar ki yer yerinden oynar. Tartışmaktan kastettiğim şey fiziksel şiddet ya da seviyesiz diyaloglar değil elbette. Çok sevdikleri için, çok kırılırlar. Kendilerine yediremezler. Ben bu davranışı haketmedim diye düşünürler ama en fazla 1 saat içinde fırtına diner. Ortam hemen günlük güneşlik olmasa da bulutlar dağılmaya başlar. Böyle çiftler küs kalamaz, küs uyuyamazlar. Araları bozuk olduğunda içten içe bir şey sürekli rahatsız eder onları. Birbirleri olmadan yaşayamazlar. Kavga etmeleri onların birbirlerini sevmediği anlamına gelmez. Çünkü onlar gerçektir. Gerçek insanlar kavga da eder, ağlar da, bağırır da. Onları diğer kavgacılardan ayıran tek şey ise özür dilemeyi, sarılmayı, aşk denen şeyde gururun işinin olmadığını bilmeleridir. Onlar için aşk, birbirleridir.

Her ne olursa olsun sevgi dolu olmak utanılacak bir şey değil. İkili ilişkilerde başarısız olsanız bile denemekten vazgeçmeyin. Dünyanın en güzel şeyi iki ayrı insanın bir olması, tek bir kalpte durması. Eğer sevgiliniz, nişanlınız ya da eşiniz aynı zamanda en yakın arkadaşınızsa siz de benim gibi şanslı azınlıktansınız demektir. Ama diğerleri için de hiç bir zaman geç değil. Çünkü sevginin yaşı olmaz.

Ve son olarak benim en değerlim; bu birlikte geçireceğimiz 10. Sevgililer Günü. Bana inandığın ve sana inandığım için çok mutluyum. İyi ki varsın...